Olumlu Bak
Olumlu Bak

Kocasıyla Sokakta Karşılaşıp, Ömrünün Geri Kalanını Onunla Geçiren Oyuncunun Öyküsü

Mary Poppins’i oynayarak pek çok çocuğu mutlu eden oyuncu, aynı zamanda filmi kadar büyülü, gerçek bir aşk hikâyesinin de baş kahramanıydı. Film yönetmeni olan kocası Blake Edwards ile başından sonuna kadar romantik komedi senaryosuna benzer bir aşk yaşadı. Çift, birlikte gerçek hayatta büyülü bir aşk hikâyesi yarattılar ve bu, üzerinde çalıştıkları en iyi yapım oldu.

Olumlu Bak ekibi olarak, bize gerçek aşkın varlığını hatırlatan hikâyelere bayılıyoruz. Bu yüzden, sonsuza dek mutlu yaşama şansına erişen bu 2 Hollywood yıldızının aşk hikâyesini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Yetenekli bir İngiliz oyuncuydu.

Julie Andrews, İngiltere’de doğdu ve genç yaşta sesiyle herkesi büyülemeye başladı. Annesi ve üvey babası, kızlarının yeteneğini keşfetti ve onu sanat alanında kariyer yapmaya teşvik etti. Andrews, gençlik yıllarında müzik salonlarında performans sergilemeye başladı ve ilk kez 20 yaşındayken Londra Paladyum’da bir müzikalde profesyonel olarak sahneye çıktı.

Broadway dünyasına daldıktan sonra, şansı nihayet 1964’te döndü ve Mary Poppins filminde başrol oynadı. O zaman tüm dünya onun adını öğrendi.

Tutkusunu oyunculuk yoluyla keşfetti.

Blake Edwards ise Amerika Birleşik Devletleri’nde doğdu ve kariyerine film endüstrisinde oyuncu olarak başladı. Orada, yönetmenliği, yönlendirilmeye tercih ettiğini fark etti. Senaryolar yazmaya ve televizyon programları yönetmeye başladı, daha sonra Donanmanın Melekleri filmi, yönetmenliğini yaptığı ilk büyük filmi oldu.

Kader onları oldukça tuhaf bir şekilde bir araya getirdi.

Çiftin ilk karşılaşması aslında tamamen basit bir tesadüftü. Hatta kaderlerinde birlikte olmak olmasaydı birbirlerini fark etmeyebilirlerdi bile. Güzel oyuncu, “Tanışmamız resmen gece birbirinin yanından geçen gemilere benziyor, ama gerçekte ikimiz de arabalarımızdaydık. Ben bir yöne gidiyordum, o ise tam ters yöne. Penceresini indirdi ve biraz gülümsedikten sonra ‘Biraz önce çıktığım yere mi gidiyorsun?’ dedi. Gerçekten de biraz önce çıktığı terapisti görmeye gidiyordum. Oldukça klişeydi.” diyerek bir röportajda tanışma hikâyelerini paylaştı.

O sırada çocukluk aşkı yapımcı Tony Walton ile evliydi ve Emma adında bir kızı vardı. Blake de başka biriyle evliydi ve 2 çocuğu vardı, ama iki çift de boşandı. Edwards, kızı henüz 5 yaşındayken gerçekleşen ayrılıklarıyla ilgili olarak, “Sefil bir şekilde başarısız olduğumu hissettim ve bunun için kendimi suçladım. Muhtemelen her ikimizde de biraz suç olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Taze bir aşktan mutlu bir aileye

Ancak Edwards, onunla evlenmesini istediğinde aşk Andrews’ın kapısını tekrar çaldı. Ünlü oyuncu, “Bu, tam bir sürpriz oldu. Bir yıldan biraz fazla bir süredir birlikteydik ve ikimizin de eski eşlerimizden boşanma süreci bitmemişti.” diyerek ilişkilerinin başlangıcından bahsediyor. 2 yıl sonra çift, nihayet evlendi ve 41 yıllık mutlu bir hikâyeye başladı.

Andrews’in kızı Emma ve Edwards’ın çocukları Geoffrey ve Jennifer ile geniş bir aile kurdular. Ancak birlikte çocuk sahibi olmak isteseler de bunu gerçekleştiremediler. Gerçi hayat, onlara ikinci bir şans verdi. 2 öksüz Vietnamlı kızı evlat edinerek hayallerini gerçekleştirebildiler.

Andrews, “Amy hayatımıza girdi ve harikaydı. Sonra Saigon’da işler kötüleşmeye başladı. Amy’nin geldiği yetimhaneye ’Bunu uzun süre yapamayacağınızı biliyoruz. Güney taraf da düştüğünde, evlat edinme duracak. Bu yüzden, bize başka bir çocuk göndermek istiyorsanız lütfen yapın.’ dedik. Sonra da birden Joanna ailemize katıldı.” diye anlattı.

Onlar hem bir çift hem de aynı zamanda iş arkadaşıydı.

Çiftin 7 kez birlikte çalışma şansı oldu ve oyuncu, en çok Victor/Victoria müzikalini sevdi. Güzel oyuncu bir röportajında, “Onunla çalışmak güzeldi, iyi ve kötü yanları vardı. Rol hakkında sorunlarım olursa hiç çekinmeden konuşabileceğimizi biliyordum. Ayrıca, eğer filmi Blake çekiyorsa benimle tamamen ilgilenileceğinden de emindim. Birlikte çalışmayı çok sevdik!” dedi.

Ancak, her aşk hikâyesinde olduğu gibi, hem iş hem de aile açısından mutlu anları paylaşmalarına rağmen her şey mükemmel değildi. Edwards, ne yazık ki büyük bir depresyondaydı.

Oyuncu, “Blake, tanışabileceğiniz en karizmatik ve ilginç adamdı. [...] Çok komikti ve çok sevdiğim, karanlık bir mizah anlayışı vardı.” diye itiraf etti. “Ama aynı zamanda bazen çok depresif bir kişilik olabiliyordu ve çok zor zamanlar geçirdi. Onu çok iyi tanıyordum, o da beni çok iyi tanıyordu. Vefat etmeden önce 41 yıl evli kaldık ve korkunç depresyon nöbetleri yaşadı.”

Sonsuza dek süren bir aşk

Edwards, zatürre ile ilgili komplikasyonlardan sonra, ne yazık ki 15 Aralık 2010’da hayatını kaybetti. Artık paylaşamayacakları zaman, yaşadıkları tüm zamanlarla dengeleniyor. Andrews 2015 yılında, “41 yıl evli kaldık ve bu bir aşk hikâyesiydi. [...] Evliliğimizdeki başarı her seferinde anı yaşamaktı ve 41 yıl sonra bile hâlâ öyleydik.” diye itiraf etti.

Ünlü oyuncu, Edwards’ın aramızdan ayrılmasını hâlâ tamamen atlatamadığını itiraf etti. “Her şeyin mükemmel bir şekilde harika olduğu ve sadece kendim olduğum günler var. Ancak bir de kendimi kötü hissettiğim, ’Ah, Tanrım, keşke burada olsaydı!’ dediğim günler de var... Bence bu aşkı sonsuza kadar taşıyacağım.” dedi. Bu laflarıyla da zaman ve ömür geçse bile, birbirini en saf hâliyle sevenler için gerçek aşkın sonsuza kadar sürdüğünü kanıtladı.

Yaşadığınız ya da duyduğunuz en romantik aşk hikâyesi nedir? Aşağıdaki yorumlar kısmında bizimle paylaşın.

Bu Yazıyı Paylaşın