Popüler Televizyon Dizilerinin Setleriyle İlgili 19 Gerçek
Bir televizyon dizisi çekmek hiç de kolay bir iş değildir. Özellikle de yüksek kaliteli projeleri hayata geçirmek daha da zordur. Kostüm tasarımcıları, dekoratörler, kameramanlar ve başka görevleri olan yüzlerce kişi, ortaya iyi bir ürün çıkarmak için günler boyu çalışır. Oyuncuların işleri de kolay değildir. Bazen saçlarında jöleyle 11 saat dolaşmaları ya da jöleye bulanmış bir bebeğin ağlamasını dinlemeleri gerekir.
1. The Handmaid’s Tale
- Her hizmetçinin kulağında ayrı ayrı numaralandırılmış özel bir takip cihazı vardı. Elisabeth Moss’un canlandırdığı ana karakterin numarası 1985’ti. Çünkü dizinin uyarlandığı Margaret Atwood romanı 1985’te basılmıştı.
- Kumandan Fred Waterford’un evindeki tabloların hemen hemen hepsi, Boston’daki Güzel Sanatlar Müzesi’nde sergilenen resimlerin replikalarıydı. Yapımcılar, hükümet düştükten sonra yeni gücün bazı sanat eserlerini kendi koleksiyonlarına almasına karar verdiler.
- Elisabeth Moss’a göre en kötü sahne, 2. sezonda çekilen doğum sahnesiydi. Oyuncu, çocuk rolünü birçok bebeğin canlandırdığını söyledi. Moss, o sahneyi “Bir bebek vardı. Doğum sonrası görünüşünü, bebeğin üstünde gelen o vıcık vıcık şeyi elde etmek için bebeğin üstüne krem peynir ve jöle sürdüler. Krem peynir ve jöle çok tuhaftı. Bebek bundan nefret ettiği için çok yüksek sesle çığlıklar atıyordu.” diye anlattı.
2. Killing Eve
- Villanelle, oldukça iyi bir katil. Avrupa’nın her yerinden iş aldığı için Fransızca ve İtalyanca dâhil birkaç dili akıcı bir şekilde konuşabiliyor. Fakat oyuncu Jodie Comer, sadece İngilizce biliyor. Aslında durum bundan da kötü; çünkü Comer Liverpool’lu ve aksanı var. Rolünü iyi bir şekilde canlandırması için bir hocası vardı. “Toskana’da çekim yaparken bana yardım eden kocaman bir İtalyan ekibi vardı. Onlara ’Arkadaşlar, doğru gelmeyen bir şey söylersem ya da yanlış telaffuz edersem bana söyleyin’ dedim ve öyle yaptılar.”
- Villanelle ve Eve, 1. sezonda mutfakta karşılaştılar. Katil, o sahnede Eve’i ayıltmaya çalışıyordu ve yüzüne soğuk su çarpıyordu. Eve’i canlandıran Sandra Oh’un saçlarının ıslak olması gerekiyordu ve bu görünüşün 11 saat boyunca korunması gerekti. İşte, bu yüzden makyaj sanatçısı, onun saçına bol miktarda ucuz ve çok düşük kaliteli jöle sürdü.
3. Downton Abbey
- Oyuncuların kostümleri yıkanamıyordu. Sophie McShera, röportajlardan birinde bu konudan bahsetti ve oyuncuların koltuk altlarında ayrıca yıkanabilen özel yamalar olduğunu söyledi. Dizide 1910’lardan ve 1920’lerden gerçek kıyafetler kullanılıyordu. Ne yazık ki onların birçoğu yıkanamayacak kadar hassas durumdaydı. Bu da sık sık sette koku olmasına yol açıyordu.
- Merhum Kraliçe Elizabeth de Downton Abbey hayranıydı. Hatta birkaç bölümdeki hatalara işaret etmişti. Mesela, dizide bir Birinci Dünya Savaşı askerinin İkinci Dünya Savaşı sıralarında verilmeye başlanan bir madalya taktığını fark etmişti.
4. Mindhunter
- Yönetmen David Fincher, Jonathan Groff’un 9 dakikalık bir sahnesini mükemmel olduğuna inana kadar tam 75 kez çekti. Her çekim sonrasında elinde yorumlarla dolu olan sarı bir defterle oyuncuların yanına gidiyordu. Yönetmen, her repliğin ne hızla söyleneceğini gösteriyordu. Bunu o sahnede yer alan 3 oyuncuyla da yaptı. Fincher’ın o kadar metodik olması misafir oyuncuları bile şaşkına çevirdi.
- Fincher, Ed Kemper rolünü oynayan oyuncu Cameron Britton için özel bir ortam yarattı. Bütün ekipten sette Britton’la konuşmamalarını istedi. Yönetmen, “Sosyalleşmesini istemiyorum. Gerçekten de Plüton’dan gelmiş gibi oynamalı.” dedi.
5. The Witcher
- Henry Cavill, diziyi çekerken az kalsın görme yeteneğini kaybedeceğini söyledi. Bunun sebebi, rolü için takması gereken lenslerdi. Lenslerin birkaç saatten daha fazla takılmaması gerektiği hakkında uyarılmıştı. Fakat oyuncu, çekimler arasında rolünden çıkmak istemedi.
Söylediğine göre volkanik kayaçların tozları lenslerin arkasında birikti ve neredeyse sonu kötü bitiyordu. Tozlar korneasını çizdi, ışığa bakmakta zorlanıyordu ve gölgede saklanmak zorunda kalmıştı. Neyse ki görme sorunu artık geçti. - Yennefer’in zor bir geçmişi olmuştu: Bir kamburu ve çenesiyle ilgili sorunları vardı. Oyuncu, bu bölümleri çekerken sırt protezleri takmak zorundaydı ve bu protezler çok rahatsız ediciydi. Ancak bu sorun, onun rolünü daha iyi oynamasını sağladı.
6. Stranger Things
- 3. sezonun sonunda Eleven’ın, Hopper’ın yazdığı mektubu okuyup ağlamasını hatırlıyor musunuz? Millie Bobby Brown bu sahne için prova yapmamıştı. Metni kameralar çekerken okumak istediğini söyledi. Duygularının o kadar hakiki görünmesini sağlayan da bu oldu.
- Millie Bobby Brown, ilk kez bu dizideki bir sahnede öpüştü. Sahne çekildikten sonra “Öpüşmek BÖYLE bir şey miydi?! Bu muydu?! Berbattı!” dedi.
7. Shameless
- Justin Chatwin ve Emmy Rossum, Steve ve Fiona adlarındaki bir çifti canlandırıyordu. Bu çift dizide çok fazla görünüyor ve ikilinin bir sürü yatak sahnesi var. Mesele şu ki birbirlerine âşık olan karakterleri canlandıran oyuncular her zaman iyi geçinemeyebiliyor. Bu 2 oyuncunun da pek anlaşabildiği söylenemez: Sürekli tartışıyorlardı ve hatta Chatwin, Rossum’u kızdırmak için yakınlaştıkları sahnelerin çekimlerinden önce ton balıklı sandviç yiyordu.
- Dizinin yaratıcısı John Wells, oyuncuların senaryoyu sete getirmelerine izin vermiyordu. Bu yüzden oyuncular, tüm repliklerini ezberlemekte zorlanıyordu.
8. The Young Pope
- Vatikan yetkilileri, ekibin binalara girmesine izin vermiyordu ama bu, dizinin yaratıcılarını durduramadı. 40 inşaat işçisi ve 25 ressam, Roma’daki Cinecittà Stüdyoları’nda Sistine Şapeli’ni yeniden yarattı.
- Jude Law, Lenny Belrdo rolünü canlandırmanın bazen kendisini fiziksel olarak zorladığını söyledi. Bunun nedeni, Papa’nın giydiği ağır kıyafetlerdi; bu kıyafet aslında birbirine dikilmiş 2 halıdan oluşuyordu. Kafasındaki devasa metal taç da işini kolaylaştırmıyordu. Oyuncu, “Zar zor hareket ediyordum ve 70-80 yaşındaki yaşlı bir adamın bunu nasıl yaptığını asla anlayamadım. En azından ben oldukça sağlıklı, 44 yaşında bir adamım ama yine de bu çok rahatsızlık vericiydi.” dedi.
9. Vikingler
- Eski savaş sahneleri oldukça vahşiceydi. Yaratıcılar, mümkün olduğu kadar gerçekçi görünmesini istiyordu. Bu yüzden bol miktarda sahte kan kullanmak zorunda kaldılar. Makyaj ve protez uzmanı Tom McInerney, bir röportajında sahte kanı nereden aldıklarını anlattı: “Her savaş sahnesi için 50 litrelik varillerden yaklaşık 10 tane kullanmamız gerekiyordu. Buradaki asıl sorun ise kostümlerde ya da oyuncuların cildinde leke bırakmayacak bir şey yapmaktı. Hatta şeker şurubu ve gıda boyası kullanarak kendi temizlenebilen ’kanımızı’ bile icat ettik.”
- Dizinin ayırt edici özelliği ayrıntılara özen gösterilmesiydi. Dizinin yaratıcıları, müzikleri dâhil her şeyin o döneme uygun olmasını istiyordu. Norveçli besteci Einar Selvik, jenerik müziğini yaparken modern enstrümanları kullanmadı. Müziği sadece İskandinav müzik aletlerini kullanarak besteledi. Mesela, bu aletlerden biri yaban keçisinin boynuzlarından yapılıyordu, başka bir enstrümanın telleri de at kılıydı.
Bu dizilerin hangilerini seyrettiniz? İçlerinde en sevdiğiniz hangisi?
Ön izleme fotoğrafı kaynağı Downton Abbey / Carnival Film & Television
Bu Yazıyı Paylaşın