Filmlerin Antik Mısır Hakkında İnanmamıza Sebep Olduğu 6 Fikir
Sinema, en popüler sanat türlerinden biridir ve çoğu zaman bütün bir kültürü anlatmanın en kolay yoludur. Filmler sayesinde ünlü kişiler, ülkeler ve zaman dilimleri hakkında belirli fikirler geliştiririz. Ancak, bu fikirlerin hepsi her zaman doğru değildir.
Olumlu Bak ekibi olarak, filmler yüzünden çoğu insanın inandığı efsaneleri çürütmeye bayılıyoruz. Bu sefer ise, Antik Mısır ile ilgili zihnimizde yer etmiş kalıp yargıları çürütmeye karar verdik.
Hiyeroglifler gizli bir koddur.
Eski Mısır’da 3 yazı sistemi kullanılıdı: Hiyeroglif, hiyeratik ve demotik. Bunlardan en güzeli ve karmaşık olanı hiyeroglif, anıtları süslemek için kullanılırdı. Kaya ya da tahta üzerine yazılan metinler kutsal metinler ya da sadece hikâyeler olabilirdi. Yani, eski Mısırlılar gizli bilgileri şifrelemek isteselerdi, birçok insanın okuyabileceği hiyeroglifleri kullanmazlardı.
Hiyerogliflerle ilgili birçok efsane vardı. Son hiyeroglif yazısı M.Ö. 394’e kadar uzanmaktadır. Bir süre sonra, hiyerogliflerle yazı yazabilecek son kişi hayatını kaybetti.
Uzun yıllar boyunca, Fransız dilbilimci Jean-François Champollion 1822’de yazıyı deşifre edene kadar hiyerogliflerin ne olduğunu kimse bilmiyordu.
Arkeologlar Antik Mısır dilini anlayabilir.
Antik Mısır ile ilgili hemen hemen her film, (genellikle maceracı bir arkeolog olan) ana karakterin eski bir parşömen bulduğu ve üzerindeki metni okumaya başladığı bir sahne içerir. Ama mesele şu ki, Eski Mısır dili diye bir şey yoktu. Mısırlılar birçok farklı lehçe konuşuyordu. Dolayısıyla, bilim insanı ne kadar eğitimli olursa olsun, tüm lehçeleri bilmesi imkânsızdır.
Başka bir sorun da dilin gerçekte nasıl olduğunu bilmiyor olmamızdır.
Firavunlar şapka takmazdı, Kleopatra ise peruk kullanırdı.
Eski Mısır’ın hemen her döneminde şapka ve peruk, kadınlar ve erkekler için en önemli aksesuarlardı. İnsanları güneşten ve bitlerden koruyan şapkalar, aynı zamanda statü ve gücün göstergesiydi. Örneğin, II. Ramses hiçbir zaman halkın önüne şapkasız çıkmazdı. Odasında bile her zaman şapkalarından birini takardı.
Yine de Ridley Scott’ın Exodus: Tanrılar ve Krallar filminde Mısır hükümdarını canlandıran Joel Edgerton’ın tüm film boyunca kafasında hiçbir şey yoktu.
Ancak, Batlamyus Hanedanlığı başladığında durum tamamen değişti. Helen kültürü, moda da dahil olmak üzere, eski Mısırlıların yaşamlarının birçok alanı üzerinde bir etkiye sahipti. Kadınlar peruk takmayı bıraktı ve saçlarını Yunan kadınları gibi yapmaya başladılar. O döneme ait mumyalanmış kadınlarda ve Kleopatra portrelerinde bulunan saç tokaları bunu kanıtlıyor.
Görüntülere bakılırsa Kleopatra, saçını topuz yapıyordu. Altın ve gümüşten peruğu yoktu. Ayrıca, makyajını da muhtemelen çoğu Yunan kadını gibi doğal bir şekilde yapıyordu.
Tutankhamun güçlü bir liderdi.
2015 yılında, bir mini dizi olan Tut yayınlandı. Mısır firavunu Tutankhamun’un hikâyesini anlatan mini dizide başrolü Avan Jogia canlandırıyordu. Oyuncu güçlü ve yakışıklı bir adam olmasına rağmen bilim insanları, Tutankhamun’un o kadar da yakışıklı olmadığına inanıyor.
Tutankhamun bir dizi hastalık nedeniyle gerçekten zayıf bir şekilde gelişmişti ve sadece bastonla yürüyebiliyordu. Ayrıca, kadınsı görünüyordu ve çenesinde kapanış bozukluğu vardı.
Ölüler Kitabı, Eski Mısır büyüleri ve pratik büyülerle doludur.
Filmler sayesinde Ölüler Kitabı hakkında yanlış bir fikre sahibiz. Çoğu film, onu rahatsız edildiğinde uykudaki kötü ruhları uyandıran eski bir kitap olarak gösterir.
Ölülerin Kitapları gerçekten vardı. Ancak, bu kitapların ana fikri, yalnızca öbür dünyada güçleri olduğuydu. Ölümden önce zengin Mısırlılar, yazıcılardan bir büyü listesi sipariş ederdi. Bu büyülerin, dünyadaki engelleri ve tehlikeleri aşmalarına yardımcı olacağını düşünürlerdi. Ölü insanların sonsuz yaşama ulaşmak için kullanacağı cevapların ve şifrelerin bir listesiydi.
Bu kitap, sahiplerinin mezarlarına konulurdu. Her kitap sahibi için ayrı ayrı yapılırdı ve herhangi bir kopyası yoktu. Müşteriler, kitapta kaç bölüm olacağına ve hangi büyülerin yer alması gerektiğine kendileri karar verirdi.
Imhotep ve Ankhesenamun sevgililerdi.
Eski Mısır’ın tarihi yaklaşık 30 asır sürdü. Bu süre zarfında birçok hükümdar ve hatta farklı tanrılar vardı.
Ancak bu, Hollywood yapımcılarını aynı filmlerde farklı zaman dilimlerinden tarihi figürleri kullanmaktan alıkoymadı. Örneğin, Mumya serisinin ilk filmi, Imhotep ve Ankhesenamun arasındaki trajik aşka dayanmaktadır.
Ama komik olan, bu iki tarihi karakterin gerçek hayatta tanışmalarının imkânsız olmasıydı. Çünkü, 1000 yıldan fazla bir arayla yaşadılar. Imhotep, M.Ö. 27. yüzyılda doğdu, Ankhesenamun ise, M.Ö. 1348’de doğdu ve Tutankhamun’un karısıydı.
Bu gerçeklerden sizi en çok şaşırtan hangisi oldu? Filmler sayesinde inandığımız başka tarihi hataları biliyorsanız bizimle paylaşın!