Olumlu Bak
Olumlu Bak

Geçmişte Kullanılan ve Ağzımızı Açık Bırakan 12 Güzellik Sırrı

Mağaza vitrinlerinin her çeşit güzellik ürünüyle dolu olduğu günümüzde bile kendimize doğru düzgün bakmamız pek kolay değil. Tahmin edilebileceği gibi bu, eski dönemlerde çok daha zordu. Ama ne olursa olsun kadınlar da erkekler de her zaman çekici görünmeyi önemsemiş ve görünebildikleri kadar iyi görünmek istemişlerdir. Ancak tüm bu süreç geçmişte çok zaman alıyordu. Ayrıca, kullandıkları malzemeler günümüzde yaşayan herkesi mutlaka çok şaşırtacaktır.

Olumlu Bak ekibi olarak, bu güzellik sırlarını dikkatlice araştırdık ve bazılarını denemeden geçemeyeceğimize eminiz.

Dişleri beyazlatmak için biberiye kullanılırdı.

Sağlıklı gülümsemeler her zaman moda olmuştur, ama bunları günümüzdeki ürünler olmadan başarmak biraz zor. Orta Çağ’da aristokratlar ve köylüler dişlerine çok önem gösterirlerdi. Dişlerini çubuk ve bezle temizlerlerdi. Plaklardan kurtulmak içinse kömür, tuz ve karabiberden oluşan bir macun yaparlardı.

Dişlerini bembeyaz yapabilmek için yanmış biberiye yapraklarının küllerini karıştırarak bir bezin içine koyup, onunla dişlerini temizliyorlardı. Ağız kokusundan kurtulmak içinse karanfil çekirdeği veya nane yaprağı çiğniyorlardı.

Cildi parlak göstermeleri için tebeşir ve sirke kullanılırdı.

Güzellik ürünlerinin yaygınlaşması 17. ve 18. yüzyılda başladı. Bu dönemde herkes makyaj malzemelerini kullanıyordu; kadınlar, erkekler ve hatta çocuklar bile. Beyaz, yumuşak ciltler aristokrat olmanın sembolüydü. Bu etkiyi yaratabilmek için modayı takip eden insanlar farklı kremler kullanıyorlardı.

Bu ürünler çoğunlukla tehlikeli kimyasallar barındırıyordu. Aynı zamanda içeriklerinde tebeşir, pudra, yumurta akı ve sirke tehlikesiz maddeler de bulunuyordu. Bunların karışımı cildi daha yumuşak ve parlak gösteriyordu. Tek problem, bu ürünleri sürdükleri zaman gülümsemden veya gülmeden durmaları gerekiyordu, yoksa yüzleri çatlıyordu.

Kadınlar o kadar fazla kozmetik ürünü kullandılar ki sonunda hepsi birbirlerine benziyorlardı.

18. yüzyılda makyaj için temel olarak kullanılan iki renk vardı. Rujlar, kırmızı sandal ağacı ve karminden yapılıyordu. Özel bir yapıya ulaşmak için toz hâlindeki karışımı yağ ve sirkeyle birleştiriyorlardı. Makyajı uygulamak da çok zaman alan bir süreçti. Kadınlar önce giyinir, daha sonra kıyafetlerini örter ve bunun sonrasında makyajlarını uygularlardı.

Makyajın katmanları o kadar kalındı ki bir kadını diğerinden ayırmak çok zordu.

Bazı insanlar, ayna almak için topraklarını satıyorlardı.

Günümüzde aynalar çok ulaşılabilir ürünler olsa da 19. yüzyıldan önce çoğu insan kendi yansımasını hiç görmemişti. Camdan yapılan ilk aynalar 12. yüzyılda ortaya çıktı, ama gerçekten iyi olanlar 15. yüzyılda Venedik’te yapılmaya başlandı. Özellikle bu aynalar, bir servete mal olacak kadar pahalılardı. Hatta bazı aristokratlar, küçük bir parça ayna alabilmek için topraklarını satıyorlardı.

Kaşlar ya isle boyanır ya da tıraş edilirdi.

400 yıl önce, yarım ay şeklinde olan koyu kaşlar modaydı. Bu tarz kaşlar orta kısımlarda biraz daha geniş oluyor ve köşelere doğru inceliyordu. Rengi daha da zenginleştirmek için kaşlar; kömür, mürver ağacı suyu ve gaz lambalarındaki isle boyanıyordu. Fazla kıllar ise alınıyordu. Bazı kadınlar kaşlarını tamamen alıyor ve onların yerine kaş çiziyorlardı. Ayrıca, sahte kaş yapmak için hayvan postu da kullanıyorlardı, ama bunlar çoğunlukla düşüyordu.

Yüzlerini anne sütüyle yıkıyor ve sivilceleri dam koruğu isimli bir bitkiyle tedavi ediyorlardı.

Kadınlar, çoğu krem, ve losyonu kendi başlarına yapıyordu. Bunların tarifleri genellikle bilinmedik malzemeler içeriyordu. Mesela, sabah rutini için suyla karıştırılmış inek sütü kullanıyorlardı. Ayrıca kadınlar, yüzlerini anne sütüyle yıkıyorlardı. Yüzlerini yumuşatmak ve sivilcelerden arındırmak içinse dam koruğu olarak bilinen bir bitki kullanıyorlardı.

Kremler badem yağı, beyaz parafin ve diğer egzotik içeriklerden yapılıyordu. Zayıf olmak moda değildi, ama formda olmak güzel bir şey olarak görülüyordu. Bu yüzden, ciltlerini daha tok yapabilmek için kadınlar tilki yağı, zambak yağı, kısırlaştırılmış horoz yağı, çam, reçine ve terementinden oluşan macunlar yapıyorlardı.

Hafif göbekli ve kaslı bilekleri olan erkekler yakışıklı kabul ediliyorlardı.

Erkek güzelliğindeki standartlar da değişti. Louis XIV’nin döneminde çekici erkeklerin formda, ama yine de çok kaslı olmamaları gerekiyordu. Buna tek istisna, ayak bilekleriydi. Erkekler, güçlü ve çekici bileklerini gösterebilmek için topuklu ayakkabı giyiyorlardı.

İnsanların erkek bedeninde çekici bulduğu bir başka şey ise hafif göbeklerinin olmasıydı. Bu, diğer insanlara, o kişinin sıkça yemek yiyebildiğini gösteriyordu ve parası olduğunun işaretiydi. Erkekler, karınlarını birkaç santim genişletecek özel yastıklar bile takıyorlardı.

Kadınlar, küçük ayaklı olmak için her şeyi yapıyorlardı.

18. ve 19. yüzyılın güzellik standartları, kadınların, küçük ve zarif ayakları olmasını gerektiriyordu. Kadınlar ayaklarını küçültemeyeceklerinden ya daha küçük ayakkabılar giyiyorlar ya da daha ince kumaşlardan yapılmış ayakkabıları seçmeye çalışıyorlardı. Eğer bir kadın ayakkabısını zar zor giyebiliyorsa o ayakkabı doğru tercih demekti. Kalitesiz materyaller ve neredeyse görünmeyen dikişler ayakkabıları rahatsız ve kolayca parçalanabilir yapıyordu. Eğer ayakkabılar Arnavut kaldırımında giyilirse yalnızca bir iki kullanımdan sonra parçalanıyorlardı. Mesela, kadın bir yazar olan George Sand, paradan tasarruf etmek için erkek kıyafetlerini tercih ediyordu.

Kadınlar aynı zamanda ayak kokularını da saklıyorlardı. Ayaklarına talk yada nane, biberiye, adaçayı ve ardıç karışımı sürüyorlardı.

Kadınlar, eldivenlerine yaban turpu ve yayık altı suyu sürüyorlardı.

Kadınların parmakları ve bilekleri, güzelliklerinin simgesiydi. İdeallere göre, kadınların elleri beyaz, yumuşak ve yuvarlak olmalıydı. Kadınlar ellerini başkalarının bakışlarından ve kötü havalardan korumak için eldiven takarlardı. Uzun tırnaklar kaba olarak görülüyordu, bu yüzden kadınlar tırnaklarını kısa keser, oval şekil verir ve parlatılırlardı.

Cildi daha fazla yumuşatabilmek için kadınlar, farklı farklı ürünler kullanırlardı. Örneğin, kestanelerden yapılan karışımı uygularlardı ya da eldivenlerini yaban turpu ve yayık altı suyu, limon suyu, sirke, pembe su, gliserin ve yulaf içinde bekletirlerdi. Beklettikleri bu eldivenleri gece boyunca takarlardı.

Ayı yağının saçlara çok iyi geldiği düşünülüyordu.

Güçlü saçlar, hem kadınlar hem de erkekler için sağlık belirtisi olarak görülüyordu. Saç dökülmesini engelleyen ve saçı güçlendirmesi beklenen birçok el yapımı ürün vardı. Saçları dökülmeye başlayan insanlar ayı yağı kullanırlardı. Ayrıca soğan, bal, hardal ve sığın dışkısı kullanıyorlardı.

Saçlarının hızlı uzaması ve yumuşak olması için insanlar domuz yağı ve zeytinyağından özel bir sıvı yapıyorlardı. Kırılmış saç uçları için bal mumu, bal ve ayı yağı balsamı kullanırlardı. Saçlar pudrayla kaplanırdı ve bu pudra yalnızca beyaz pudra değildi. Kahverengi, turuncu, mavi ve menekşe renklerinde olabiliyordu.

Kızlar, dudaklarını yumuşatmak için bal mumu ve serumen kullanıyorlardı.

Dudak balmları üretilmeden önce kadınlar, çeşitli doğal ürünler kullanıyorlardı. İdeal olarak kadınların gül goncası gibi küçük dudakları olması bekleniyordu. Dudakların yuvarlak ve yumuşak olması gerekiyordu.

Kuruluk ve çatlamalardan kurtulmak için bal ya da yağ kullanılıyordu. Bazı kadınlar serumen kullanıyordu. Bir diğer tarif ise domuz yapı, bal mumu ve limon yağı kullanımını içeriyordu.

Kadınlar, kafalarındaki fazla saçları koparırlardı.

18. yüzyılda, vücut şeklinden kulaklarının nasıl görünmesine kadar uzanan, kadınların güzelliğine ilişkin her şeyin kuralını belirleyen çok katı kriterler vardı. Küçük ve yuvarlak kafası olan kadınlar çok etkileyici olarak görülüyorlardı. Burnun küçük olması ve yüzü tam ortadan ayırması, alnın ise beyaz, açık ve pürüzsüz olması gerekiyordu. Eğer saçlar doğal güzelliği gizliyorsa o saçlar koparılırdı.

Günümüzdeki moda ve güzellik akımlarından hangileri size garip geliyor?

Bu Yazıyı Paylaşın