Görünüşü Yüzünden Terk Edilen Bebek, 38 Yıl Sonra Başarılı Bir Manken ve Destekçi Oldu
Fiziksel farklılıklarla dünyaya gelmek bir çocuk için zorlayıcı olabilir. Ancak bundan daha beter ve zor bir gerçek, görünüşünüz yüzünden sizi yetiştirmeyi reddeden bir aileye doğmaktır. Jono, çocukluğundan beri bu gerçeğin farkında ama diğer insanların da kendilerini bu algıların ötesinde kucaklamalarına yardımcı olabilmek için güzelliğini tamamen kabulleniyor.
Genetik bir bozukluk ve üzücü bir terk kararı
Şimdi 37 yaşında olan Jono Lancaster, kendi yaşındaki diğer çocuklardan belirgin bir farklılıkla dünyaya geldi: Gelişmemiş bir çenes,, elmacık kemiği eksikliği ve kendisinin Bart Simpson’ınkilere benzetmeyi sevdiği kulakları vardı. Aslında Jono, yüz ve kafa kusurlarıyla tanımlanan, nadir görülen genetik bir bozukluk olan Treacher Collins sendromundan muzdarip. Bu nadir durum toplamda, canlı doğan 50.000 bebekte 1 sıklığında görülüyor.
Bu sendroma sahip bir çocukla ilgilenmek ilk defa ebeveyn olacaklar için zor olabilse de Jono’nun ailesi beklenmedik bir şey yaptı: Jono’nun doğumundan 36 saat geçmeden, onun üzerindeki tüm haklarını devrettiler. İkili, ailenin geri kalanının Jono’yla tanışmasını bile istemedi.
Küçük Jono, doğumdan kısa bir süre sonra arkada bırakıldı ve bu travma onu çok etkiledi. Böyle bir karar vermek kendi çocuklarını yetiştirmenin güçlü bir reddinden kaynaklı da olabilir ama aynı zamanda çift, evlendiklerinde yirmilerinin başlarındalardı ve kendilerini böyle bir yük alabilecek durumda hissetmiyorlardı.
Jono’yu evlat edinen annesi onun sadık müttefiği ve destekçisi
Olayın üzücülüğüne rağmen, dünyadaki bir melek onu fiziksel görünüşünden ya da herhangi bir ön yargıdan bağımsız bir şekilde kollarına alarak Jono’nun hayatını bağışladı. Jono’yu evlat edinen annesi Momma Jean, onu yalnızca 2 haftalıkken aldı ve resmî olarak 5 yaşına geldiğinde onu evlat edindi.
Jono; hastanedekilerin, ilk tanışacaklarında Momma’yı Jono’nun görünüşü konusunda nasıl uyardıklarını ama vazgeçmediği için ne kadar mutlu olduğunu hatırlıyor ve bu konuda ’’Beni koruyarak mükemmel bir iş başardı. Bana hep, beni ilk gördüğünde gülümsemesine engel olamadığını söylüyordu.’’ dedi.
"İhtiyacın olan tek şey sevgi; annesel bir süper kahraman sevgisi!’’ Jono, Instagram hesabında, kendisini evlat edinen annesine karşı sevgi dolu mesajlar paylaşıyor. Biyolojik ailesinin onu terk etmesine dair sert gerçekliğine rağmen, annesi, ona başka bir dünyadan gelen güvenli sığınak olduğu için Jono asla kendisini yalnız hissetmemiş.
Üvey annesi, çocukluk yıllarında detaylandırmadan ailesinin verdiği kararı ona açıklamış ve Jono’ya hikâyeden küçük kesitler sunmuş. ’’Olabildiğince nazik bir şekilde bana ailemin dayanamadığını söyledi [...] Ben büyüdükçe ve bir şeyleri daha iyi anlamaya başladıkça bana, onların ’’yalnızca, benim farklı olduğumu kabul etmekte zorlandıklarını’’ anlattı.
Ergenlik yıllarında zamanla kendini kabul etmeye başladı
Jono, doğduğu andan itibaren kendi farklı görünüşünü kabullenmekte zorluk yaşadı ve bununla mücadele etmeye devam ediyor. Liseye başladığında insanların ön yargılarıyla yüzleşti. ’’Beni daha önceden tanımayan çocuklara maruz kaldım. Yüz özellikleri benimki gibi olan birileriyle tanışmamışlardı. Gözlerini indirir, kulaklarını bükerlerdi.’’
O yıllar boyunca biyolojik ailesine kızgınlık barındırmış ve bu duyguyla baş etmeyi ancak 20 yaşına bastığında öğrenebilmiş. Bu sayede, onu bugünkü öz güvenli ve dışa dönük kişi hâline getiren bir büyüme ve iyileşme süreci başlamış.
Kendisini daha öz güvenli hissetmesini sağlayan bir başka olaysa kendisiyle asla ilgilenmeyeceğini düşündüğü bir kadınla öpüşmesi olmuş. ’’Sevilmeyecek biri olduğumu düşünürken kendimi dünyadaki en çekici erkekmişim gibi görmeye başladım. Bana ’Yüzünü seviyorum.’ dedi.’’
Jono’nun amacı, aynı sendroma sahip olanları güçlendirmek.
Jono, ailesinin kendisini terk etmesiyle ilgili gerçeği 25 yaşındayken, bu berbat gerçeklerle yüzleşmeye sonunda hazır olduğunda öğrendi. Evlatlık belgelerini okuduğunda, ’’Bu 2 kişinin seni sevmeleri gerekiyordu ama seninle bağ kuramadılar.’’ diye düşündü.
Bunun sonrasında, biyolojik ailesine kendisiyle bağ kurabilmeleri için bir şans vermeye karar verdi. Bu yüzden 2009 yılında onlara, kendisiyle iletişime geçmelerini istediğini söyleyen bir mektup gönderdi. Ne yazık ki buna karşılık olarak, kendisiyle iletişime geçmek istemediklerini söyleyen üzücü bir cevap aldı.
Bugünlerde Jono, aynı durumla mücadele eden herkes için bir örnek teşkil edebilmeyi ve onların öz güven kazanmalarına yardımcı olabilmeyi umuyor. Yıllarca süren redden sonra Jono, kendisini olduğu gibi kabul ediyor. Ayrıca, kendisi bir manken ve sonunda ’’Yüzüme baktım ve gözlerimi yukarı doğru itmek istemek yerine gülümsedim.’’ diyebiliyor.
Belki ailesini asla affedemeyecek ama sonunda anladığı bir şeyler var: ’’Beni bu dünyaya onlar getirdiler. Bana verdikleri hayatı yaşamam gerekiyor. Olduğum yere gelebilmem çok uzun sürdü ama şu anda mutluluk ve sevinç duyuyorum.’’
Böyle sert bir gerçekle siz nasıl baş ederdiniz? İnsanların öz güvenlerini artırmaları için bir tavsiyeniz var mı?